2018 yılındaki uzun soluklu Latin Amerika seyahatimizin üçüncü durağı Belize idi. Karayip Denizi kenarında küçük bir ülke Belize. Orta Amerika’ya gelmiş olduk böylece. Belize’de 14-20 Mayıs arasında kaldık. Sadece 1 hafta bile bütçemizi epey sarstı. Meksika’dan sonra bize oldukça pahalı gelen bir ülke oldu. (Meksika yazımızı buradan okuyabilirsiniz.)
Belize deyince aklıma hep lüks oteller, geniş caddeler, şık insanlar, zenginlerin gittiği bir ülke gelirdi. Sanırım filmlerden aklımda kalan bir imaj. Otobüsten indiğimiz anda ise ne kadar farklı bir yer olduğunu anladık. Şehirleri arasında da dağlar kadar fark var. Mesela San Ignacio ile Belmopan'ın alakası yok ya da Belize City ve Caye Caulker sanki başka galaksilere aitlermiş gibi farklıydı. :)
Meksika’nın sınır şehri Chetumal’den “chicken bus” ile Belize City’e geçtik. Eski ADO terminalinde Belize otobüsleri var. Sonunda “chicken bus” a binecektik. 2 tane siyahi kocaman insan, yaşlı bir teyze ve şöfor vardı chicken busta. Orta Amerika’nın popüler toplu taşıma aracı bu eski Amerikan okul servisleri (school bus). Hani hep o filmlerde gördüğümüz, mahalledeki çocukları almaya gelen servis otobüsü. İşte ABD’de bu otobüsler eskiyince artık okul servisi olarak kullanılamıyorlar. Bu eski otobüsleri de Orta Amerika ülkelerine satıyorlar. Buralarda daha yıllarca halkın toplu taşıma aracı olarak hizmet veriyor bu araçlar. Belize’dekiler pek süslü değildi. O eski halleriyle bırakmışlar ama mesela Guatemala ve Panama’dakiler o kadar güzel boyalı, süslü ki yoldan geçerken gözlerinizi alamıyorsunuz. Peki neden “chicken bus (tavuk otobüsü)” deniyor?. Buna ilişkin iki yorum var. Birincisi bu otobüsler o kadar dolu oluyor ki insanlar kümesteki tavuklar gibi üst üste tıklım tıkış gidiyorlar. İkincisi ise genelde bu otobüslere binenlerin kucağında patates, mısır çuvalının yanında canlı hayvan da olurmuş. Özellikle otobüsler tavukla dolu olurmuş eskiden. Bunu gören yabancılar da “chicken bus” demişler buna. Hala da öyle biliniyor.

Önder binince “6 USD di mi Belize City” dedi şoföre. Çünkü okuduğumuz notlar mutlaka sorun fiyatı diyordu. Şoför “Ben bilmem kondüktör bilir” diye azarladı. Siyahi şişman adam dalga geçti. Burada ilginç bir şekilde hala İspanyolca konuşmaya kasıyorduk. Halbuki Belize İngilizce konuşulan bir ülkeymiş. :) Neyse çantaları en arkaya koltuk üzerine yerleştirip öne oturduk. Kalabalık bir gringo grubu gelince kalktı otobüs. Belize City’ye 6 USD’dı fiyat. Klima yoktu otobüste. Bütün pencereler açık, rüzgardan dayak yedik habire. Yarım saat sonra Meksika sınırına geliniyor. Sorunsuz bir şekilde geçtik. Kişi başı 560 peso çıkış harcı alıyorlar Meksika tarafında.
Meksika kapısında herkesin işi bitince otobüse binip tekrar yola koyulduk. 15-20 dk sonra Belize gümrüğüne geldik. Çantaları da yüklenip binaya girdik. Pasaport için bir form var. Onu otobüste doldurmuştuk. Bir parçasını bize verdiler formun. Bir ay verdiler vizeyi "1 hafta kalacağız" deyince. “Çantalarda yiyecek, muz, mango, sigara var mı?” dediler. “Muz var dedik“. “Ülkeye almıyoruz ister yiyin ister atın” dediler. Tabii ki yedik :). Sınırdan yürüyerek geçip tekrar otobüse bindik. Saat 11 de başlayan chicken bus yolculuğumuzda 2 gibi Belize City’ e geldik. Yol boyunca etraftaki evler biraz Küba’yı andırıyordu. 1-2 katlı, panjur sistemine benzeyen camları olan, renkli evler. Tabelalar, yazılar bir anda İngilizce oldu. Bizde bir Güney Amerika değil de bir Afrika ülkesine gitmişiz hissiyatı uyandırdı.
Ülke Latin, İngiliz ve Karayip kültürünün bir karışımı olmuş. Tarih boyunca birçok ülke tarafından sömürge yapılmış. Her yerden bir şey kalmış. 80’lerin başına kadar bir İngiliz sömürgesiymiş. Gidenler Jamaika’ya benzer bir ülke olduğunu söylüyorlar.
Bağımsızlığını kazandığı 1981 tarihine kadar “İngiliz Hondurası” adıyla bilinen bir ülkeymiş.
Karayipler’de oldukça yaygın kullanılan ve Creole (Kriol) denen bir dilleri var. İngilizce’ye çok yakın ama tam da değil. Bazı konuşmaları anlamıyorsunuz. Ayrıca halkın çoğunluğu İspanyolca da biliyor. Mesela İngilizce “good morning” kriol dilinde “gud mawnin” gibi söyleniyor. Bir süre sonra alışıyorsunuz.
Başkenti genelde Belize City olarak bilinse de aslında Belmopan’dır.
Yüzölçümü yaklaşık 23.000 km2’dir ve Türkiye’nin yaklaşık %4’ü kadardır. (Antalya kadar). Nüfusu ise 350.000 kadardır.
Kolomb öncesi dönemde Maya kültürünün ve ülkesinin bir parçasıymış. Belize’de de birçok Maya tapınağı bulunmakta.
Genel bir yemek ya da geleneksel bir kültürleri kalmamış.
Ülkenin %60’ı hala kırsal ve ormanlık alan. Çok güzel biyorezerv alanları, doğal parklar var ülke genelinde.
Ülke oldukça pahalı. Marketten sebze, meyve ya da ekmek almak bile pahalı.
Ülke Belize doları kullanıyor ama USD de her yerde geçiyor, en küçük bakkalda, manavda bile. Kur değişse de 1 USD = 2 BZ gibi bir kura sabitlemişler piyasayı.
Tüm marketler Çinlilerin elinde. Tüm şehirlerde böyleydi.
Turistlerin geçiş için kullandığı bir yer. Aslında yeşili, doğası, mağaraları, Maya tapınakları, adaları, mercan resifleri, su altı zenginliği v.b yapacak, keşfedilecek çok yer var. Aşırı pahalı olduğu için ve pek de bilinmediği için kimse uzun kalmıyor. Bu nedenle değerini bulamamış bir ülke.
Barrier Reef denen Dünya’nın en önemli ve güzel mercan resifleri burada. Sualtı coğrafyası ve canlıları açısından çok güzel ve önemli bir sahil kesimi ile birçok tropikal adası var.
Birçok caye (mercan resiflerinde su yüzüne çıkmış yükseltisiz adalar) var. Caye Caulker, Caye Chapel, Caye Ambergis, Long Caye, Caye Hicks. Bu adalar tam bir Karayip tatil adası. Sıcak hava, yavaş hayat, turkuaz deniz, beyaz kumlar... Biz Caye Caulker Adası'na gittik ama Caye Ambergis ve oradaki San Pedro kasabası en popüler yer. Orada daha lüks oteller, daha zengin Amerikalı'lara hitap eden yerler, kumarhaneler v.s. varmış. Caye Caulker daha kafa dinleme yeri.
Biz gitmedik ama Placencia ve Punta Gorda sahil kesimleri güzelmiş.
Dalış açısından çok önemli bir yere sahip sualtı obrukları (çukurları) arasında en ünlüsü ve en büyüğü olan Great Blue Hole (Büyük Mavi Çukur) burada. Dalışçılar arasında buraya dalış yapmak, dağcılıkta Everest’e çıkmak gibi bir şey. 300 metre çapında ve 125 metre derinliğinde, denizin ortasında bir çukur. Bu çukur içinde endemik deniz canlıları, garip bitkiler v.s. görmek mümkünmüş. Sırf buraya dalmak için kilometrelerce uzaktan buralara gelenler var.

Meksika’ya göre pahalı ama Cancun’dan daha pahalı değil.
Ülke geneli siyahilerden oluşuyor, Jamaika etkileşimi çok. Kılık kıyafet, reggae müzik, rasta saçlar çok yaygın. Sokaklarda Bob Marley görünümlü bir sürü kişi görmeniz mümkün.
Ülke genelinde her tarafta kumarhaneler var. Hatta San Ignacio'da bir Türk kumarhanesi de var.
10 gr'a kadar marihuana yasal. O nedenle herkes kafa güzel dolaşıyor ve her yerde size de satmaya çalışıyorlar.
Çocukların çoğunun babasının kim olduğu belli değilmiş.
Acayip, biraz Küba’dakine benzer dansları var.
Belikin, Light House, Landshark biraları var. Belikin harici olanlar gazoz gibi.
1) Belize City
Otobüs terminali oldukça eski, köhne bir bina ve etrafı tamamen demirlerle ve tel örgülerle kapatılmış. Otobüs Terminali'ne indikten sonra Caye Caulker Adası'na geçmek için liman bölgesine gitmek gerekiyor. Otobüs terminalinden herkes taksi ile feribot iskelesine gidiyor adalara gitmek için. Biz fiyat sorduk taksilere 10-15 USD'den açtılar kapıyı tabii turist olduğumuz için. Baktık haritadan 1,5 km gösteriyor. Biz bu yolu yürürüz dedik. Sırtlandık çantaları yürümeye başladık.

Ana ve işlek cadde olan Orange Street'den yürüdük. King Sreet'ten geçmeyin diye okumuştuk. Limana (Water Taxi'ye) o 1,5 km'yi yürürken bile gerildik. Güzel bir şehir değil Belize City. Köhne, bakımsız, karanlık, eski bir şehir. Gotham City gibi. Bir sürü evsiz insan, dilenci var. Mağaza vb yok neredeyse; ucuz, kalitesiz Çin malları satılıyor gördüğümüz yerlerde de. Geçtiğimiz caddelerde tek beyaz ve turist bizdik. Nereden yürürsek yürüyelim tüm gözler, bakışlar sizin üstünüzde. Biraz gerici oluyor bu durum. Yürürken para isteyenler, marihuana satmaya çalışanlar, herkes garip bakıyor.
Para isteyen, laf atan, uyuşturucu satmak isteyenler etrafı çeviriyor. Hatta kadının bir tanesi Önder'in koluna yapıştı, para istedi ve neredeyse 500 metre kolunda yapışık ilerlediler. Limana kadar o yol bitmedi resmen. Telefonu çıkarıp da haritadan yola bile bakamadık. Göz kararı gittik.
Caye Caulker'a geçen Water Taxi'ler için broşür dağıtan bir adamla konuştuk. Birkaç firma var ve bu broşürle gidince gişede indirim veriliyormuş. Neyse adam ayaküstü "Güzel mal var ister misiniz? " diye sordu. Hiç oralı olmadık. Bir daha sordu. Sonra sinirlendi hatta almıyoruz diye. "Burası Belize burada yasal, niye almıyorsunuz?" diye çıkıştı. "Nereye geldik biz böyle?" diye düşündük.
Belize'de bulunduğumuz diğer yerlerin Belize City ile alakası yoktu gerçekten. Kendimizi konforlu ve güvenli hissetmediğimiz birkaç yerden biriydi Belize City. Burası bambaşka bir dünya. Sonradan da öğrendik ki gerçekten tehlikeli bir yermiş. Sadece bize öyle gelmemiş. 50 dolara bile istediğin adamı öldürtebilirsin diyorlar. Özellikle geceleri pek dolaşılması tavsiye edilmiyor.
Fort Street bölgesinde birkaç müze, birkaç eski katedral olsa da öyle çok enteresan gezip görecek bir yeri yok.
Şehri Haulover Creek denen bir nehir ikiye ayırıyor. Bu nehir üzerinde birkaç köprü var. Bunlardan en çok kullanılanı ünlü Orange Street'in devamı gibi olan ve liman bölgesine deniz taksilerin olduğu yere giden "The Swing Bridge". Bu köprü etrafında müzeler, bar, restoran v.s. var. Bu köprüden geçerken etrafta seyyar satıcılar var. Ya da öyle görünen tipler diyelim. Sürekli size uyuşturucu satmaya çalışıyorlar.

İlk gün öyle gergin yürüyüp limana ulaştıktan sonra dönüşte de otobüs terminaline tekrar yürüyerek gittik. :) İlk gün bir şey olmadıysa şimdi de olmaz dedik. :) Ortam yine aşağı yukarı aynıydı fakat bu sefer daha normal geldi. Birkaç gün daha kalsak belki tamamen alışacaktık kim bilir? :)
2) Caye Caulker
Çok şirin, küçük bir Karayip Adası, toplam 800 nüfusu varmış.
Buraya Belize City liman bölgesinden water taxi denen aslında bildiğimiz teknelerle ulaşılıyor. Birkaç firma var en bilineni, bizim de kullandığımız Belize Water Taxi ( http://www.belizewatertaxi.com/ ), diğeri Ocean Ferry Belize ( http://www.oceanferrybelize.com/ ) bir de San Pedro Water Taxi var ( https://www.sanpedrowatertaxi.com/ ). San Pedro'nun Meksika Chetumal'den de direkt adalara seferleri var.
Belize City’deki feribot iskelesi kalabalıktı, her tarafta gringolar vardı, çoğu San Pedro'ya gidiyor. Caye Caulker için gidiş geliş 14 USD kişi başı bilet aldık. Bize uyuşturucu satmaya çalışan adamın dağıttığı broşürle biraz daha uyguna aldık biletleri. Yaklaşık 45 dk sonra Caye Caulker’e ulaştık. Deniz griden (su resmen griydi), şehirden uzaklaşıp açıldıkça turkuaza dönmeye ve güzelleşmeye başladı.
Adaya inince golf araba-taksiler bekliyorlar çıkışta. İnsanın üstüne üstüne geliyorlar. Ayarladığımız hostelin yeri "maps.me" de yanlış işaretli olduğu için biraz yürümek, dolaşmak zorunda kaldık sıcakta. Sonra ben beklerken Önder buldu hosteli. Herkes nereyi arıyorsunuz deyip bir şeyler söylüyor, sıcakkanlı insanlar. İngilizce konuşulması çok garip geldi. Ama yerlilerinkini anlamak çok zor. ;)
Burada herkes relaks, her şey yavaş, aşırı güvenli. Belize City'den sonra bambaşka bir dünya.
Herkesin kafası güzel gibi burada, gözler kayık, herkes sırıtıyor. Hep bir "don't worry be happy" kafası.
Gezgin bütçesi için pahalı bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Hele uzun süre Meksika'da gezdikten sonra burada biraz şoka uğradık doğrusu.
Denizi standart Karayip denizi. Etrafındaki mercan resifleri, blue hole'ü , manatee rezerve v.b noktalar dalış için nefis.
Adada her yerde USD geçiyor, Belize'nin genelinde olduğu gibi.
Sokaklar beyaz kum. Hiç asfalt yok. Palmiyeler, renkli az katlı evler. Herkes bisiklet ya da golf arabası ile dolaşıyor. Ya da çıplak ayaklarla yürüyorlar. Sandalet bile giymene gerek yok.

Yummy Yummy diye merkezde bir yerde ben tavuklu, Önder etli hamburger yedik. Çok lezzetliydi. Ve diğer yerlere göre filan çok uygundu fiyatları. Toplam 7 Belize doları tuttu. Çinli bir kızın işlettiği bu hamburgerciye neredeyse her akşam gittik. 2 kişi 3,5 USD'ye doymak güzeldi. Diğer tüm seçenekler en az 3-4 kat daha pahalı. Artık içine ne koyuyorlarsa bilemiyoruz, hala hayattayız sorun yok. :) Lezzetliydi de ayrıca.
Akşamları sahil tarafında her yerde "grill" ciler var. Balık, tavuk, et mangal yapıyorlar. Fiyatları pahalı ama.
Barlarda happy hour var. 5 bira 20 blz. Sahildeki Barrier Reef Bar'a gittik. Bir evlilik yıldönümünü de Caye Caulker’de kutlamış olduk :)
Bira şişelerini para ile geri alıyorlar bakkallarda. Herkes bira şişesi topluyor. Ortamın temizliği de bu şekilde sağlanıyor. :)
Deniz güzeldi, dalga yoktu. Ama çok akıntı var burada ve çok sıcaktı su. Liman tarafında ise yine o iğrenç yosunlardan yığılmıştı.
Adanın popüler deniz mekanı kuzey ucundaki "Lazy Lizard". Tüm ada burada gündüzleri neredeyse. Tahta şezlonglar var ücretsiz. Ama oturunca garsonlar geliyor, birer bira ya da kahve içerseniz akşama kadar oturabiliyorsunuz. Bir daha gelmiyorlar.

Caye Caulker aslında iki ayrı adadan oluşuyor. Tüm hareket aslında güneydeki adada. Bu iki adayı ayıran dar yere "The Split" diyorlar. Zaten hemen Lazy Lizard'ın ucu the split. Burası hem yüzmek hem de şnorkel yapmak için ideal. Deniz atları da görülebiliyor.
Buraya gelmişken ya dalış ya şnorkel turlarına mutlaka gitmek gerekir. 65 blz idi şnorkel tur fiyatları 60 blz ye indi bir tanesi. Sezon dışı olmasına rağmen pazarlık şansı pek yok. Dalış turları da 100 USD civarı, buradaki en ünlü hatta belki Dünya'daki en ünlü dalış noktası olan Blue Hole dalışı için ise en az 300 USD'yi gözden çıkarmanız lazım.

Biz 60 blz (30 USD)'ye tekne-şnorkel turu aldık. Sabah 10 da başlıyor turlar ve küçük teknelerle geziliyor. Öğle yemeği de dahil. Toplam 4 kişiydik, 2 çift. Diğerleri İsrailli bir çift, biraz gıcıklardı, kaptanı bezdirdiler resmen. Adam neyi yapmayın dediyse onu yaptılar. Kaptanımız komik bir adamdı ama.
Deniz hafif dalgalı ve hava bulutluydu, güneşten pişmedik iyi oldu. Tabii ki su altı kameramızın olmaması burası için büyük şanssızlıktı. İlk önce deniz ineklerini (manatee) görmeye gittik, 2 tane. Çok güzellerdi. Çok büyüklerdi. Suyun dibinde yosunları yiyorlardı sakin sakin.
Ardından kocaman deniz kaplumbağası görmeye gittik. Çok yaklaşmayın dedi rehber, bazen saldırabiliyormuş. Bir sürü kocaman vatoz ve kaplumbağa gördük. Sonra tam mercan resifi yakınında bir yerde durduk. Arada uçan balıklar çıkıyordu denizden. Burada akıntı çok fazlaymış. Uzun uzun anlattı şu tarafa gitmeyin sürüklenirsiniz filan diye. Çok güzeldi burası. Bir sürü balık, mercanlar rengarenk, muhteşemdi. Öbür çift tam da gitmeyin dediği yere gidiyordu. Neyse rehber topladı onları ve başka yere gittik. Burada keşke daha fazla kalabilseydik. O salaklar yüzünden adam devam etmedi. Başka bir yerde demir attık. Adam denize yemek, balık atmaya başladı. Bir anda kocaman balıklar geldiler ailecek. Bunlar hemşire köpekbalıklarıymış (nurse shark). Çok büyüklerdi. Son olarak gemi batığına gittik. Sonra şehre döndük ve yine kaptanımızın eşliğinde kıyıda kocaman balıkları besledi Önder. Acayip zıplıyorlar ve elinizdeki küçük balığı yutuyorlar. Yaklaşık 5 saat sürüyor tur.
3) San Ignacio
Caye Caulker'dan önce Belize City'ye geçtik, oradan terminale kadar yine yürüdük.
San Ignacio’ya Belize City terminalinden bilet aldık, kişi başı 9 blz doları verdik. Yol 2 buçuk saat sürüyor. Belize City ve etrafı çok fakir ve bakımsızdı. Ama yollar hep yeşil göz alabildiğine. Özellikle Belmopan’dan sonra çok güzel küçüklü büyüklü evler ve çiftliklerden geçtik. Hiç çit yok evlerin tarlaların arasında. Dümdüz çimenler, palmiyeler, tanımadığım ağaçlar, arada ateş ağaçları. Camalote diye bir yerden geçtik çok güzeldi.
San Ignacio, doğal parkların, yeşilliğin içinde küçük ama güzel bir şehir. Tam Guatemala sınırında. Genelde Guatemala'ya geçmeden bir gece kalınan ya da hiç kalınmayan bir yer. Aslında biz çok sevdik burayı. Evleri, havası, doğası çok güzel. Belize bu kadar pahalı bir ülke olmasa belki biraz daha kalırdık burada.

Oldukça güvenli bir yer. Gece, gündüz çok dolaştık, burada bir problem yok. Zaten galiba Belize'de tek problemli yer Belize City.
Otobüs, sizi şehrin merkezindeki parkta bırakıyor. Buradaki "welcome center"'da ücretsiz internet var. İhtiyacını olursa kullanabilirsiniz.
San Ignacio biraz yokuşlu bir şehir. Eğer çantalarla yürümeye karar verdiyseniz yolun eğimine de bakın. Sonra bizim gibi 2 km yokuşu o sıcakta çıkmak zorunda kalırsınız.
Şehrin en hareketli ve kalabalık caddesi Burns Avenue. Restoranlar, barlar, pub'lar, tur firmaları, hediyelik eşyacılar, bankalar v.s hepsi burada. Zaten gelince anlarsınız, en kalabalık yer burası. Geceleri de epey hareketli.
Şehrin ortasından Macal Nehri geçiyor. Bu nehir etrafında güzel yeşil alanlar, piknik yerleri v.s var. Özellikle haftasonları yerel halk bu nehrin kenarına akın ediyor. Hatta kıyıdan suya girenler de var.
Çevresinde milli parklar, şelaleler, mağaralar, Maya tapınakları var.
Buraya gelirken otobüste, garip giyimli, sarı saçlı, beyaz tenli, turiste pek benzemeyen ama buralıya da hiç benzemeyen insanlar görmüştük. Evinde kaldığımız Nimet'e sorduk onlar Mennonite denen ve Amerikalı Amish'lere benzeyen kapalı bir toplummuş. uzun yıllar önce buralara göçmüşler. San Ignacio yakınlarında Spanish Lookout denen yerde kendi çiftliklerinde yaşıyorlar. Teknolojiden ve toplumdan uzak şekilde (ne kadar olabilirse) tarımla uğraşıyorlar Haftanın belli günlerinde pazarları oluyor. O zaman gidip köyü gezmek mümkün.
Yakınlarda ATM ( Actun Tunichil Muknal) ve Barton Creek mağaraları var. ATM mağarasının içinde bir Maya kadınına ait iskelet var. Mağara ve orman yürüyüşü için turlar 75-95 USD civarı idi. Çüş dedik.
Maya Tapınağı olan Cahal Peck ruinine gittik. Giriş 10 blz verdik. Gezmek yarım saat sürdü. Küçük bir Maya tapınağı. Meksika'dakilerden sonra pek etkileyici gelmedi.
Guatemala sınırında, Benque'ye yakın çok daha büyük ve güzel olan Xunantunich Mayan Ruins var, gidilip görülebilir.
Couchsurfing’de, burada yaşayan bir Türk olan Nimet'in evinde kaldık ilk gece. Nimet, oradaki Türk kumarhanesinde çalışıyor. Evinde kız arkadaşı Ibby, hiperaktif çatlak köpek Pera ve cool koca göbekli kedi Hera ile tanıştık. Sağ olsunlar bizimle çok ilgilendiler orada. Ev çok yüksek tavanlı ve kocaman terası olan bir ev. Şehre yukarıdan bakıyor. Manzarası çok güzel. Hemen de Maya tapınağının altında. Patlıcan oturtma yapalım dedik evde. Markete gittik, patlıcanı orada bulamayınca 5-6 markete gittik etraftaki. Ama marketlerde sebze meyve namına çok az şey varmış öğrenmiş olduk. Bu kadar verimli görünen bir toprakta nasıl olur taze sebze-meyve olmaz diye şaşırdık. Patlıcan oturtma hayal ettik, makarna yedik :)

Nimet’in bir arkadaşı geldi Londra'dan. O da gelince dünyanın bir ucunda 4 Türk bir araya gelmiş olduk. :)
Son gece hep beraber dışarı çıktık. Nimet bizi önce kendi kumarhanesinin gece kulübüne götürdü. Burası şık ama biraz cansız bir yerdi. Daha sonra "Bizi biraz daha hareketli, daha lokal bir yere götür" dedik. İkinci bir mekana götürdü bizi. Burası tamamen açık bir alanda sazdan bir barın etrafında toplanmış yüzlerce siyahi insanın tıkış tıkış, çılgınlar gibi dans ettiği bir yerdi. Bara girdikten sonra 10 dk kadar ağzımız açık dans pistindekileri izledik. Çok değişik bir yerel dansları var. Herkes kendinden geçmiş o garip dansı ediyorlardı. Bizden başka yabancı yoktu ortamda. O gece 3'e 4'e kadar takıldık galiba orada.
Nimet'in çalıştığı Türk Casino'suna da gittik. Burada çalışan başka Türkler de var. Aynı grubun zaten Orta Amerika'da ve Karayipler'de başka bir sürü daha kumarhanesi varmış.
İkinci gece bir Airbnb evine geçtik. Çok temiz ve güzeldi ev. Balkonuna sebzeler ekilmişti. Önü açıktı. Odamız biraz küçük ama güzeldi. En güzeli evdeki her şeyi ve tertemiz mutfağı kullanabiliyor olmamızdı. Ev sahibi acayip akıcı İngilizce konuşan bir Çinli. Meğerse Amerikalı imiş adam. Buradaki Çinliler'den sanmıştık. Adam konuştukça konuştu, hiç susmadı. Zaten belim ağrıyordu ayakta herhalde adamı 1 saat dinledik. Sonra diğer oda için Avustralyalı başka bir çift gelince biz kaçtık resmen. Markete gittik, evin yakınında idi. Köftelik malzeme aldık. Adamda kimyon bile vardı. :) Patates kızarttık. Köfteleri hamburger ekmeğinde yedik. Bu arada adam diğerleri ile konuşuyordu bu sefer susmadan ve de dinlemeden. Yemeğimizi yedik bir güzel. Köftelere öyle bir baktılar ki, çok güzel kokmuştu muhtemelen. Biraz ucundan tadımlık verdik. :)
San İgnacio'da üç gece kaldıktan sonra, sonraki durağımız olan Guatemala’ya geçmek için sınır kasabası Benque'ye gittik ilk önce. Merkezden "chicken bus"a bindik, kişi başı 2 blz verdik. Sınırdaki bu köy çok yakındı San Ignacio’ya. Oraya giderken güzel bir ırmak kenarından geçtik. Sonra Benque terminalden sınıra taksi için kişi başı 4 blz verdik.
Otobüsten inince taksiler ve kambiyocular hemen geliyorlar köyde. İki tane de Fransız kız vardı orada bekleyen. Onlarla taksiye bindik sınıra kadar. Taksici 5 blz istedi biz dört kişi için kişi başı 4 blz ye anlaştık. Mesafe 3 km kadardı kapıya kadar. Burada taksi harici bir ulaşım şansınız yok ve pek pazarlık yaptırmıyorlar. Mecburen bindik. Sınırdan kolay geçtik hemen. Sorun olmadı. Fransız kızlarla beraber hareket edelim dedik. Guatemala tarafında da taksi v.s. ihtiyacı olursa diye. Onların hiç İspanyolca'sı yoktu, Guatemala tarafında zorlanırız diye bize takıldılar.
Biraz Meksika pezosu ve Belize dolarımız kalmıştı. Onları bozdurdu Önder sınırdan geçmeden.
Sınırdan geçerken çıkış vergisi 40 blz ödedik.
Comments